Sadece Tanık Beyanı ile Ceza Verilir Mi?
Ceza muhakemesinde en önemli ve uygulamada en çok yararlanılan delillerden birisi de tanık beyanlarıdır. Tanık; suç konusu olaya ilişkin beş duyu organından en az birisi aracılığıyla bilgi sahibi olan kimsedir. Örneğin; bir cinayet vakıasında, maktulü kimin öldürdüğünü gören, öldürülme anında sesleri duyan kişi olayın tanığıdır.
Ceza muhakemesi sistemimizde delil serbestliği ilkesi benimsenmiştir. Hukuka uygun olmak kaydıyla her türlü delille ispat mümkündür. Bu husus 5271 sayılı CMK’nın 217. maddesinde “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.” ifadesiyle açıkça belirtilmiştir. Ancak ceza yargılamasına konu olan olayların niteliği gereği ispatlanması çoğu defa kolay olmamaktadır.
Tanık beyanı delili, içerisinde insan faktörü olması sebebiyle güvenilirliği tartışılan delillerden olmasına rağmen; çeşitli muhakeme araçları (tanıkların dinlenme usulü, tanığa doğrudan soru sorma hakkı, duruşmada tanığın sanıkla yüzleştirilmesi vs.) ile denetlenmesinin ardından maddi gerçeğin ortaya çıkmasında etkili olabilmektedir.
Tanık beyanı delili ilgili Yargıtay kararında şu şekilde açıklanmıştır: “Tanık, taraflardan olmayan, fakat olay hakkında görgü ve bilgisi olmuş bir kişinin, o olay hakkında beş duyusu ile edindiği sübut konusunda karar verecek mahkeme ve/veya hâkim huzurundaki sözlü beyanıdır.
Tanık; olay hakkında bilgileri bazen doğrudan doğruya öğrenir, bu hususta en çok görgü duygusu rol oynadığından, çoğu zaman görgü tanığı denilir.
Bazen de dolaylı yoldan duyduğuna tanıklık yapar bu da dolaylı tanıklıktır.
Tanığın beyanının değeri de buna bağdaşıktır. Ceza Muhakemesinde halen en çok başvurulan tanık beyanıdır.
Tanık, bazen istemeyerek hataya düşer ya iyi hatırlayamadıklarını muhayyilesinde yaratır veya duyuları hatalıdır.
Her iki halde de tanık buna inanıp görmediği ve/veya işlemediklerini var sayarsak bunları anlatır.
Bazen de tanık kasten hakikati söylemez. Tanık beyanı ilk bakışta sanıldığının aksine itimada şayan da olmayabilir.
Olayı birebir yaşayan mağdurun anlatımları ile örtüşmeyen ve/veya mağdur iddiasını aşan anlatımlara yer veren tanık beyanını, hâkim tecrübelerine dayanarak değerlendirir. Sağlam değilse bu halde de değerlendirmeye almaz.
Hal böyle olunca soruşturma ve kovuşturmada toplanmış bulunan tüm deliller tartışılıp, bunun sonucu fiilin faili olduğu saptanan sanığın, mahkum edileceği muhakkaktır.” (Yargıtay 6. CD., E. 2012/26083 K. 2015/44624 T. 22.10.2015)
Sanık hakkında mahkumiyet kararı verilebilmesi için fiilin suç oluşturması ve fiili sanığın gerçekleştirdiğinin sabit olması gerekmektedir. Atılı suçlamalara ilişkin olarak mahkemenin kanaati somut durumdaki delillere göre oluşacaktır.
Sanığın yüklenen suçu işlediğinin kabulünde; tanık beyanlarının haricinde belge, belirti, beyan vs. başka delillerin de dosyada mevcut olması daha adil ve hakkaniyetli bir hüküm verilebilmesi adına oldukça önem arz etmektedir. Uygulamada da çoğu defa sanığın mahkumiyetine karar verildiğinde tanık beyanlarının yanında başka delillere de dayanıldığı görülmektedir.
Ancak kural olarak somut durum özelinde sadece tanık beyanlarına dayanarak mahkumiyet hükmü verilmesine hukuki olarak bir engel bulunmamaktadır. Hakim, usul ve esaslara uygun davranmak şartıyla, sanığın hukuka aykırı olarak ilgili suçu işlediğine vicdani olarak kanaat getirdiğinde, tek başına tanık beyanlarına dayanarak da ceza verebilir.
“..CMK’nın 217/2. maddesi gereğince sanığa yüklenen suçun, hukuka uygun olarak elde edilmiş her türlü delille ispatının mümkün olduğu ceza yargılamasında, bir delilin reddedilmesi için CMK.nın 206/2. maddesinde sayılan durumların dışında delilin, akla, mantığa, bilimsel verilere, fizik kurallarına, herkesçe bilinen somut duruma, hayatın olağan akışı içinde gündelik yaşamdan edinilen karine niteliğindeki bilgilere aykırı olması ya da tanığın yalan söylediğinin ortaya çıkması gibi reddi için haklı, makul ve kabul edilebilir hukuki gerekçelerin gösterilmesinin zorunlu olduğu..” (Yargıtay 18. CD., E. 2015/26208 K. 2016/11539 T. 26.5.2016)
Özel Durumlar
Somut Yargılamada Tek Delil Bir Tanığın Beyanları İse;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 210. maddesi gereğince; “Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.” denmektedir.
Bu kapsamda sanığa isnat edilen suçlamanın ispatı; sadece bir tanığın açıklamaları ile sağlanmak isteniyorsa, ilgili tanık mutlaka duruşmada dinlenmelidir.
“..her ne kadar mahkemece tanığın beyanı alınamadığından önceki beyanının okunması ile yetinilmesine karar verilmiş ise de, CMK’nın 210/1. maddesi dikkate alındığında somut olayda tek delilin tanığın açıklaması olduğundan mutlaka duruşmada dinlenmesi gerekeceği,
öncelikle bu tanığın usulüne uygun olarak duruşmaya davet edilerek beyanının alınması ile sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik inceleme ile sanığın üzerine atılı suçu işlediğinin sabit olmadığından bahisle beraatine karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 12. CD., E. 2015/8819 K. 2016/4538 T. 21.3.2016)
“Olayın tek tanığı varsa ve sadece bir tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise, bu tanık mutlaka duruşmada dinlenmeli ve taraflara soru sorma imkanı sağlanmalıdır. Bir kimse hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde tanıklara soru yöneltilebilmesi onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu test etme olanağına sahip olması, adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir.
Böylece suçlanan kişi aleyhindeki tanık beyanlarının zayıf/itibar edilmez noktalarını ortaya koyup çelişmeli yargılama ilkesine uygun olarak onların güvenirliğini huzurda test edebilecek, tanığın inandırıcılığı ve güvenirliği bakımından sorduğu sorularla kendi lehine sonuçlar ortaya çıkartabilecek ve yargılama makamının uyuşmazlık konusu olayı sadece iddia makamının ileri sürdüğü şekliyle değil savunmanın argümanlarıyla da algılanmasını sağlayabilecektir.” (Yargıtay 16. CD., E. 2019/8537 K. 2020/2093 T. 11.3.2020)
Somut Yargılamada Delil Olarak Sadece Gizli Tanığın Beyanları Mevcutsa:
5726 sayılı Tanık Koruma Kanununun 9/8. maddesi gereğince; “Bu kanunun 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine göre, hakkında tedbir uygulanan tanığın beyanının tek başına hükme esas teşkil etmez” denmektedir. Bir başka deyişle tek başına gizli tanığın beyanları ile sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi mümkün değildir.
“1- Suça sürüklenen çocuk mahkumiyet hükmüne esas alınan gizli tanık …’in beyanlarının dosya kapsamında tek ve belirleyici delil statüsünde bulunduğu nazara alındığında; öncelikle gizli tanığın, CMK’nın 210. maddesinin 1. fıkrası uyarınca aynı Kanunun 58/2-3 maddeleri de gözetilerek mutlaka duruşmada dinlenmesi gerektiği halde her aşamada suçlamayı reddeden suça sürüklenen çocuk beyanına karşılık, tek delil statüsünde bulunan gizli tanığın önceki beyanlarının okunulması ile yetinilmesi,
2- 5726 sayılı Tanık Koruma Kanununun 9/8. maddesinde belirtildiği üzere başkaca delillerle desteklenmeyen gizli tanık beyanının tek başına hükme esas alınamayacağı gözetilmeksizin gizli tanık …’in suça sürüklenen çocuk ile ilgili beyanlarında geçen hususları destekleyen başka delil olup olmadığının mahkemece araştırılmadan eksik inceleme ve araştırmayla karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 16. CD., E. 2021/515 K. 2021/3292 T. 25.5.2021)
Av. Oktay Altunkaya