Hangi Durumlarda İftira Davası Açılır?
Uygulamada birçok davada veya kişiler arasında uyuşmazlıkların yaşandığı somut durumlarda iftira suçu gündeme gelebilmektedir. İftira suçundan dolayı açılmış davalarda suçun işlendiğinden ve cezalandırılabilirliğinden çoğu defa bahsedilememektedir. Bu yazımda bireylerce şikayet veya ihbarda bulunurken göz önünde bulundurulması gereken bazı hususlardan bahsedeceğim.
5237 sayılı TCK’nın 267. maddesinde iftira suçunun basit ve nitelikli hali düzenlenmiştir. Buna göre yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesi iftira suçunun basit halini meydana getirirken; filin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması durumunda suçun nitelikli halinden bahsedilecektir.
Ceza hukukunda benimsenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi gereğince; somut bir olayda iftira suçunun oluştuğundan bahsedebilmemiz için suçun yasal unsurlarının tam olarak bulunması gereklidir. Belirtirsek;
1-) Kişinin gerçekleştirmediği kesin olarak (veya objektif olarak somut bir olgu bulunmaksızın) bilinmesine rağmen hukuka aykırı fiil isnadında bulunulmalıdır.
2-) Bu hareketle kişi hakkında ceza soruşturması ve kovuşturması başlatılması ya da idari yaptırım uygulanması amaçlanmalıdır.
3-) İftira konusu fiil ihbar, şikayet veya basın ve yayın yoluyla yetkili makamlara bildirilmelidir.
Belirttiğimiz bu koşulların somut olayda eksiksiz olarak bulunmaması halinde iftira suçunun işlendiğinden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Yargıtay’ın iftira davalarında verdiği kararlarda şu görüşler benimsenmiştir:
a)Sanık olarak yargılandığı bir davada suçu kendisinin değil bir başkasının işlediğini somut isim belirterek savunma yapan bir kimsenin kastının iftira da bulunmak değil suç isnadına karşı kendisini savunmaktır.
b) İftira konusu somut fiil; maddi olaya, gerçekleşmiş bir vakıaya dayanıyorsa suçun işlendiği kesin olarak ispat edilememesi halinde iftira suçunun oluştuğundan bahsedilemeyeceği belirtilmektedir.
c) Belirli somut bir sebep veya şüphe ile kişinin söz konusu fiili gerçekleştirdiğini düşünen kimse iftira suçunu işlemiş olmayacaktır.
d) Kişinin ihbar, şikayet veya basın ve yayın yoluyla hukuka aykırı fiil isnadında bulunmaması halinde iftira suçundan söz edilmeyecektir.
e) Kişiye iftira konusu isnat yetkili makamlara yapılmamışsa iftira suçunun kanuni unsurların tam olarak bulunduğu söylenemeyecektir. Suçun bildirileceği yetkili makam CMK m. 158 kapsamında düzenlenmiştir. Örneğin; tanık olarak beyanda bulunduğu bir davada bir kimseye hukuka aykırı fiil isnadında bulunan kişi tarafından yetkili makama bildirilmediği ve amacının ilgili kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılması olmaması nedeniyle iftira suçunun oluşmayacağı belirtilmektedir. Bu bağlamda Yargıtay tarafından iftira suçunun yasal unsurları dar olarak yorumlanmakta ve iftira suçundan dolayı açılan davaların çoğunluğunda suçun meydana gelmediği yönünde kararlar verildiği görülmektedir.
Bu konuda sık sorulan sorulardan birisi de kendisine isnat edilen suçlamalar ile açılan soruşturma ve kovuşturmanın sonucunda takipsizlik veya beraat kararı verilmesi iftira suçunun oluştuğu anlamına gelir mi?
Hayır. Kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı veya beraat kararı çeşitli nedenlerle verilebilir. Bir başka deyişle üzerine atılı suçlamalardan beraat eden veya takipsizlik kararı verilen kişiye karşı her durumda iftira suçunun işlendiği söylemeyecektir. Somut durumda yukarıda belirttiğimiz iftira suçunun unsurlarının mevcut olup olmadığı özel olarak incelenmelidir.
İftira Suçu ile İlgili Yargıtay Kararları
“TCK’nın 128. maddesinde düzenlenen ve Anayasanın 36. maddesiyle de güvence altına alınan iddia ve savunma dokunulmazlığı; şahısların yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde, serbestçe ve hiçbir endişenin etkisi altında kalmaksızın haklarını özgürce iddia edebilmeleri veya kendilerini savunabilmeleri imkanının sağlanmasını ifade eder. Eğer böyle bir hak olmazsa, iddia ve savunma serbestçe yapılamayacak ve söylenmesi gereken, cezai yaptırıma maruz kalma korkusuyla ifade edilemeyeceğinden, yapılan yargılama sonucunda hedeflenen, “gerçeğe ulaşma” ve “adaletin gerçekleşmesi” de söz konusu olamayacaktır.
Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere; iddia ve savunma hakkının kullanılması bağlamında, kişiler açısından somut isnat ifade eder nitelikte maddi vakıaların ortaya konulması ya da kişilerle ilgili olumsuz değerlendirmelerde bulunulması mümkündür. Bu somut isnatlar veya olumsuz değerlendirmeler, iddia ve savunma hakkının kullanılmasıyla ilişkilendirilememesi durumunda, hakaret ve hatta iftira suçu oluşturur.
İddia ve savunma kapsamında, kişilerle ilgili olarak bulunulan somut isnatların yapılan olumsuz değerlendirmelerin uyuşmazlıkla ilişkili olması lazımdır ancak, uyuşmazlığın çözümü açısından faydalı olması aranmamalıdır. Uyuşmazlıkla bağlantılı olmayan isnatlar gerçek olsa bile iddia ve savunma dokunulmazlığının varlığından bahsedilemez.
İncelenen somut olayda; sanığın, boşanma davasında mahkemeye sunduğu cevap dilekçesinde katılana yönelik yazdığı sözlerin bir bütün halinde TCK’nın 128. maddesinde düzenlenen iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kalması nedeniyle hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yasal olmayan ve yerinde görülmeyen gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi, BOZMAYI gerektirmiştir.” (Yargıtay 4. CD., E. 2020/15473 K. 2021/29296 T. 14.12.2021)
“..Dosya kapsamında göre, yaralama suçu sebebiyle ifadesi alınan …’ın olayın faili olarak belirttiği …’ın beraatine karar verilmesini müteakip, failin …’ın eşi olduğunun anlaşıldığı, bu hali ile … hakkında kanun yararına bozma talebine konu iftira suçundan hüküm kurulmuş olsa da, esasen sanığın eylemi eşini soruşturma veya kovuşturmadan kurtarmak amacıyla mahkeme huzurunda tanıklık yaparken yalan söyleyerek işlendiğinin anlaşılması sebebiyle atılı suçun 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 272/2. maddesinde düzenlenen yalan tanıklık kapsamında kalacağı nazara alındığında, aynı Kanun’un 273/1. maddesi uyarınca şahıs cezasızlık sebebiyle cezadan indirim yapılabileceği gibi takdiren ceza verilmesine yer olmadığına karar verilebileceği gözetilmeden..” (Yargıtay 8. CD., E. 2020/4673 K. 2021/20701 T. 10.11.2021)
“Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın Yükseliş Motorlu Araçlar Sürücü Kursunun yöneticisi olduğu, bu kursa bağlı şirket adına kayıtlı olan … plakalı otobüsün üzerindeki haciz nedeniyle katılanın işlettiği … Otoparkına bırakıldığı, sanığa bu aracın teknik eksikliklerin giderilmesi için Kırıkkale İl Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil Şube Müdürlüğü’nün 05.09.2007 tarihli geçici izin belgesiyle izin verildiği, ardından sanığın aracı yediemin otoparkında bulamadığı, bu nedenle de kim tarafından otoparktan aracın çıkarıldığının araştırılması için Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulunduğu ve otopark yetkilisi sıfatı bulunan katılan hakkında muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan soruşturma yürütülüp Kırıkkale 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2011/1010 Esas, 2013/296 Karar sayılı kamu davası açıldığı ve yargılama sonucunda atılı suçu işlediği sabit olmadığından beraatine karar verildiği,
Katılanın da sanık hakkında iftira suçunu işlediği iddiasıyla şikayetçi olduğu anlaşılan somut olayda; katılan hakkında atılı suçu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle beraat kararı verilmesinin tek başına iftira suçunun oluşması için yeterli olmaması, sanığın aşamalarda amacının şirketi adına kayıtlı aracın otoparktan kim ya da kimlere teslim edildiğinin araştırılması olduğunu belirtmesi, katılanın geçici izin belgesi üzerine aracı sanığa ya da yetkili temsilcisine teslim ettiğine dair herhangi bir belge ya da kayıt sunmaması, bu nedenle katılanın sanığa aracı teslim edip etmediği hususun sabit olmaması, sanık ile katılan arasında suç isnadını gerektirecek bir husumetin bulunmaması karşısında; sanığın savunmasının aksine, iftira kastı ile hareket ettiğini gösterir her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil olmadığından, yüklenen suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, BOZMAYI gerektirmiştir.” (Yargıtay 8. CD., E. 2020/13003 K. 2021/20306 T. 3.11.2021)
Av. Oktay Altunkaya